guneye dogru
Zamanin nasil gectigine sasirmayi biraktim artik. Guluyorum sadece. Gecen haftasonu Mpl'ye gittik, guneye inmek iyi geldi, gunesli ama soguktu, kat kat giyindim (ust dort kat, alt iki), biraz nostalji yaptik, gecmisi -neredeyse- olmayan ben bile an an duygulandim diyebilirim. Lattitude'deki ikiz garsonlar bana bakip "degismissin, ama aynisin" dediklerinde. Idilik senin evinin onunden gectigimde. Ben su evde de, bunda da, sunda da yasadim dedigimde. Su sokakta cok sarhostum, bunda asik oldum, tam su tasin ustunde bir gece agladim, hemen yaninda bana cicek verdi ilk defa, biraz ilerde...diye diye diye, yurudum. Kosmadan, guney ritmine uygun, sallana sallana.
Yuruduk O.nunla elele. Kucukken ki gibi. Istemedigim hicbirseyi hatirlamadim. Komik gitariyla bagira bagira sacma sapan sarkilar uyduran zenci sisko adami gordum, hic yaslanmamis, iste oyle birkac sey vardi zaman cizelgesinin disindaki. Sonsuzlukta bir nokta gibi her biri. Hic degismeyen seyler -bazen- insana ne kadar iyi geliyormus, anladim.
Mami mesaj atti bir gece. "Hidrellez bu gece, dilek tut, dilegin olsun. Annen". Cok tatli, mesajin altina annen. diye yazmasi. Rakamlarla tanimak hic hos degil zaten insanlari.
Ne dilekler tuttum, ne kadari olur bilmem. Yalvardim Kem'e, nolur sen de yap. Dileklerimizi kucuk kagida yazalim, Peyrou parkindaki gole atalim. Ben inanmam oyle seylere, dedi. Ne aci. (Ne istedigini bildigim icin ben onun yerine de dilek tuttum : ust kismi camla kapli bir Opel-miydi acaba markasi...)
Her yerin kokusu farkli. Bu sehrin kokusunu duydum ayni yillar onceki haliyle, cok sasirdim. Kahvalti ettigimiz rengarenk bahcede minik cocuklar vardi, en miniginin ellerini one dogru uzatarak saskin adimlarla kosma sahnesini unutamiyorum. Bu kudar guzel bir suursuzluk olmaz dunyada.
Belki de olabilir. Simdi hatirladim.
Sonra trene bindik, ve geri donduk paris'e. Dedim ki kendime ben bu sehirden baska yerde yasayamam, cok zor. Gri rengine cok alismisim. Guneyin renkleri guneyde guzel. Ama goz yanilmalari, her yerde guzel.
ps. binanin butun on cephesi boya. yagli boya. gercek gibi bir saka.
Yuruduk O.nunla elele. Kucukken ki gibi. Istemedigim hicbirseyi hatirlamadim. Komik gitariyla bagira bagira sacma sapan sarkilar uyduran zenci sisko adami gordum, hic yaslanmamis, iste oyle birkac sey vardi zaman cizelgesinin disindaki. Sonsuzlukta bir nokta gibi her biri. Hic degismeyen seyler -bazen- insana ne kadar iyi geliyormus, anladim.
Mami mesaj atti bir gece. "Hidrellez bu gece, dilek tut, dilegin olsun. Annen". Cok tatli, mesajin altina annen. diye yazmasi. Rakamlarla tanimak hic hos degil zaten insanlari.
Ne dilekler tuttum, ne kadari olur bilmem. Yalvardim Kem'e, nolur sen de yap. Dileklerimizi kucuk kagida yazalim, Peyrou parkindaki gole atalim. Ben inanmam oyle seylere, dedi. Ne aci. (Ne istedigini bildigim icin ben onun yerine de dilek tuttum : ust kismi camla kapli bir Opel-miydi acaba markasi...)
Her yerin kokusu farkli. Bu sehrin kokusunu duydum ayni yillar onceki haliyle, cok sasirdim. Kahvalti ettigimiz rengarenk bahcede minik cocuklar vardi, en miniginin ellerini one dogru uzatarak saskin adimlarla kosma sahnesini unutamiyorum. Bu kudar guzel bir suursuzluk olmaz dunyada.
Belki de olabilir. Simdi hatirladim.
Sonra trene bindik, ve geri donduk paris'e. Dedim ki kendime ben bu sehirden baska yerde yasayamam, cok zor. Gri rengine cok alismisim. Guneyin renkleri guneyde guzel. Ama goz yanilmalari, her yerde guzel.
ps. binanin butun on cephesi boya. yagli boya. gercek gibi bir saka.
ps2. fotograf makinemi sevmiyorum. Sanki detaylari cekmiyor.Ben goruyorum, o gostermiyor. Ben ayarliyorum, o bozuyor. acaba neden.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home